top of page

OSMANLI’DAN ÖNCE TÜRKLER VE DENİZCİLİK 

Osmanlı Devleti’nin önemli başarılar elde ettiği bir saha da denizciliktir. Denizcilik Türklerin daha önce hiç bilmediği bir konu olduğundan, Osmanlı Devletinde donanmanın gelişmesi diğer müesseselerden daha zor olmuştur. Orta Asya’da kurulan Türk devletleri kara devletleri olduğundan, denizcilik bilinmiyordu. Bu devletlerin Basra Körfezi, Hazar Denizi gibi denize ulaştıkları yerlerde ise, karşılarında denizden gelen bir tehlike bulunmadığından denizciliğe lüzum görülmedi. Türkler ancak Anadolu’ya geldikten sonra gerçek manada denizle tanıştılar. Malazgirt’ten hemen sonra Anadolu’nun büyük bir kesimini fetheden Türkler, Anadolu’yu elde tutmak için kuvvetli bir donanmaya sahip olmak gerektiğini hemen farkettiler. Bilhassa Batı Anadolu kıyılarını Bizans, Venedik, Ceneviz ve diğer Latin devletlerinin taarruzlarından korumak için denize açıldılar. Selçuklular ve Beylikler döneminde zaman zaman Adalar denizinin kontrolünü ellerinde tuttular.

 

OSMANLI DENİZCİLİĞİN KURULUŞ VE GELİŞİMİ
 
 
Söğüt'ün bağrında sessiz sedasız gelişen Osmanlı Beyliği ufkunu denizlere çevirmişti. Karamürsel’in 1323 yılındaki fethi ile Marmara denizi’ne ulaşan Osmanlı Beyliği, 1324 yılında Batı komşusu Karesi Beyliği’nden yardım maksadıyla Mürsel Bey komutasında gönderilen 24 gemiden oluşan kuvvet sayesinde denizlerle tanışmış ve güçlü bir Deniz Kuvveti'ne gidecek uzun yoldaki ilk kararlı adımlarını atmıştır. Osmanlı Beyliği, Doğu Marmara’da kesin bir hakimiyet sağlayınca, deniz gücünün kurumsallaşması için gerekli çalışmaları başlatmıştır. Karamürsel’de 1327 yılında ilk Osmanlı Tersanesi kurulmuş, burada ilk Osmanlı savaş gemisi inşa edilmiştir. Donanma hiyerarşik bir sistemle teşkilatlandırılarak, Donanma Komutanı’na "Derya Beyi" ünvanı verilmiştir. Kara Mürsel Bey, Osmanlı Devleti’ndeki ilk "Derya Beyi" olarak Türk Deniz Tarihi’nin öncüleri arasında yerini almıştır. Karamürsel’in fethinden sonra 1334 yılında Gemlik, 1337 yılında ise İzmit alınmış; böylelikle 1353 yılında Osmanlılar'ın Rumeli’ye geçişinde büyük kolaylık sağlanmıştır. Karamürsel’den sonra Türk Denizciliği’nin merkezi önce İzmit, daha sonra Gelibolu ve sonunda da İstanbul olmuştur.
 
 
İSTANBUL'UN FETHİ SÜRECİ VE SONRASI TÜRK DENİZCİLİĞİ
 
Sultan II. Murat'ın gösterdiği ihtimam neticesinde Osmanlı Donanması, Trabzon-Rum İmparatorluğu'nu denizden tehdit edecek kadar kuvvetlenip, deniz harekâtına alışmıştı. Yıldırım Beyazıt döneminde Karesi Beyliği gemilerinden de istifade edilerek, Rumeli’ye geçildikten sonra yapımına 1390 yılında başlanan Gelibolu Deniz Üssü'nün 1401 yılında tamamlanması ile birlikte "Kaptan-ı Derya" terimi de Osmanlı Deniz Kuvvetleri'nde ve devlet hiyerarşisinde yerini almıştır. Kaptan-ı Deryalık (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı) makamı ilk kez bu dönemde kurulmuş ve Saruca Paşa Türk Tarihi'nin ilk Kaptan-ı Derya'sı olmuştur. Bu dönemde Gelibolu, Çanakkale Boğazı ve Marmara’yı korumada önemli roller üstlenmiş; aynı zamanda Osmanlı Ordusu'nun Rumeli Seferleri’nde ileri üs görevi yapmıştır. Bir çok ünlüTürk Amirali gibi, iki büyük deniz haritacısı Piri Reis ve Ali Macar Reis de Gelibolu’da yetişmiştir. Gelibolu Tersanesi'nde Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar 150 parça gemi inşa edilmiştir. Ünlü Türk Bilgini İbn-i Kemal tarih kitaplarında Gelibolu’yu şöyle tasvir etmektedir: "Gelibolu’da doğan çocuklar timsah gibi su içinde büyürler. Beşikleri ecel tekneleridir. Sabah ve akşam gemilerin silistre avazesiyle (sesiyle) uyurlar." Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe, Anadolu’daki Türk Beylikleri’nin etkileri kaybolmuş ve bu beylikler Fatih Sultan Mehmet(1451-1481) döneminde tamamen İmparatorluk sınırlarına dahil olmuştur. Beyliklerdeki denizci karakter, bir anlamda Akdeniz’e kök söktürecek güçlü Osmanlı Donanması'nın doğal alt yapısını oluşturmuştur. Osmanlı İmparatorluğu, bu beyliklerin denizcilik birikimi, üs ve liman kolaylıkları ve tersanelerinden önemli ölçüde istifade etmiştir. Fatih Sultan Mehmet Osmanlı Donanması'nı ateşli silahlarla teçhiz ederek ona stratejik bir boyut kazandırmıştır. Osmanlı Donanması, İstanbul’un Fethi’nden sonra atağa kalkmış ve Türk Denizciliği, tarihinin en parlak dönemine girmiştir. Zaferler Yüzyılı olarak adlandırılan bu döneme (1453-1571) Türk denizciliği, hem askeri denizcilik hem ticaret filoları hem de deniz bilimleri açısından damgasını vurmuştur. Bu konuda Katip Çelebi’nin yapmış olduğu değerlendirme, deniz stratejisi açısından tarihi belge niteliği taşımakta ve dönemin devlet adamlarının ileri görüşünü ve jeopolitik dehasını ortaya koymaktadır:"Gizli değildir ki bu Osmanlı Devleti’nin en büyük dayanağı olup şanına iş güç edinip, önem verilmek ön sırada bulunan deniz işleridir. Zira bahtı gelişen devletin revnak ve ünvanı iki denize ve iki karaya (Akdeniz ve Karadeniz, Anadolu ve Rumeli'ye) hükmetmektedir. Bundan başka, Osmanlı Ülkesi’nin çoğu adalar ve kıyılar olduğundan, hele saltanatın yöresi, yani İstanbul’un velinimetinin iki deniz olduğundan şüphe yoktur." Fatih Sultan Mehmet'in 1453 baharında gemileri karadan yürüterek İstanbul’u fethetmesi aslında Osmanlı Devleti’nin stratejik açıdan Deniz Kuvvetleri'ne verdiği önemin de bir göstergesidir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un Fethi’nden sonra Karadeniz ve Ege’de sonra Akdeniz’e yöneldi.  İmroz, Limni, Taşoz, Semendirek, Midilli ve Eğriboz Adaları da fethedilerek Sakız ve Sisam Adası vergiye bağlandı. Ardından Akdeniz’de korsanlık yapan Türk leventleri reislerinden Kemal Reis'in Osmanlı Devleti hizmetine girmesi, donanmaya yeni bir canlılık kattı. Akdeniz’deki deniz seferleri, İspanya sahillerine kadar uzandı. Sultan II. Bayezid döneminde, gemicilik daha da gelişti. Fatih Sultan Mehmet’in 1455 yılında Kasımpaşa’da kurmuş olduğu İstanbul Tersanesi (Tersane-i Amire) uzun yıllar dünyanın en büyük tersanelerinden birisi olarak tüm yabancı ülkelerin hayranlığını kazanmıştır.

 

  • Twitter Basic Black
  • Facebook Basic siyah
bottom of page